Şike davasına çok şey borçluyuz... Bazılarımız "olmasa daha iyiydi" diye düşünebilirler ama bence şike davası Türk Sporseverlerinin, hatta Türk Halkının başına gelen en hayırlı olaylardan birisidir. Bir müsibet bin nasihattan iyidir derler ya, aynen öyle bir şey.
Benim için en önemli kazanım şike davası sayesinde EDER'in kurulmuş olmasıdır. Bir avuç aklı başında adam kocaman bir STK yarattık. Şike davası olmasaydı EDER de olmazdı.
Gelelim sportif ve politik düşüncelerime. Aslında bugünü en başından beri sabırsızlıkla bekliyordum. İlk gün söylediklerimin en son söylenmesi gerekenler olduğunu biliyordum ama bir gün söylemlerimin doğrulanacağından da emindim.
Benim için en önemli konu çocuklarımın bir hukuk devletinde büyümeleridir. ABD'nin süper güç olmasının tek nedeni sokaktaki vatandaşlarının hukuki hakları olmasıdır. Evet, onlar da her türlü rezalete bulaşabiliyorlar ama her birey, mükemmele yakın işleyen hukuk sistemi sayesinde haklarını koruyabiliyor.
Kendi ilgimin yanı sıra, şike davasına hakim olmamın en önemli nedeni sevgili eşim Taciser Ülkü Levent 'in hukukçu olması ve Ergenekon davasında savunma avukatı olarak görev yapmasıdır. Ülkemizde sade sporsever olarak ve sadece medya organlarını takip ederek gerçek bilgilere ulaşabilmek imkansızdır. Ne yazık ki herkes her şeyi istediği gibi çarpıtıp kendine yontmayı alışkanlık haline getirmiştir.
Şike davasının benim için Ergenekon'dan, Balyoz'dan, Poyrazköy'den hiçbir farkı yoktur. Tamamı düzmecedir ve yargılamaların tamamı yanlış mahkemelerde yapılmıştır. Bu benim şahsi düşüncem değil, hukuki bir gerçektir... Galatasaray Başkanı Prof. Dr. Duygun Yarsuvat ağabeyim de aynen bunu söylemişti. Eğer hakkı, hukuku, yasaları kendi lehimize çarpıtırsak; bir gün bir hasmımız karşımıza çıkar ve o da hakkı, hukuku, yasaları aynen kendi lehine çarpıtabilir. Hak, hukuk, yasa, bir ve doğru olmalıdır, çarpıtılamamalıdır. Aksi taktirde bugün işinize gelen şey yarın başınızı yakabilir. Her şeyden önce, hakkımız neyse ona razı olmayı öğrenmemiz lazım...
Zamanında hakkı, hukuku çarpıtanlar bugün memlekete giremiyorlar... Gülme komşuna gelir başına misali. Ben bir Galatasaray'lı olarak bu haksızlığa ses çıkartmayıp bıyık altından gülerek ezeli rakibimin okkanın altına gitmesine seyirci kalsaydım vicdanen rahat edemezdim. Zaten sıradaki kurban da diğer ezeli rakibimdi, sonra da sıra benim kulübüme ve diğerlerine gelecekti...
Bu operasyondaki asıl hedef Türk Sporuna hakim olup kitlelerin algı yönetimini manipüle etmektir. Bu planı ilk günden görüp tedbir almak gerekiyordu. Tehlike bağıra bağıra geliyorum diyordu ama tipik Türk Halkı davranışı olarak yumurta kapıya dayanmadan kimse bir şey yapmadı. Belki de kimse benim öngördüklerime ihtimal veremedi. Olayın esası anlaşıldığında iş işten çoktan geçmişti. Artık "bu hukuksuzluktur, haksızlıktır, usulsüzlüktür" savunması yapmanın bir faydası kalmamıştı. Gelinen noktada Fenerbahçe kurmayları akıllıca davrandılar. Haktan, hukuktan fazla dem vurmadılar, sadece "biz şike yapmadık" dediler. Tüm Fenerbahçe taraftarları bu söylemin etrafında kenetlendiler. Çünkü fanatizmin sınırlarını zorlayan kitlelere hak, hukuk anlatmaktansa kendi taraftarı oldukları kulübü körü körüne savunmaya davet etmek çok daha basit bir yöntemdi.
Sonuçta her şeyin eğrisi doğrusuna denk geldi ama bu olanları doğru analiz edemeyip, gerçekleri göremezsek, bir dahaki sefere bu kadar şanslı olamayabiliriz. Dersimizi alıp ona göre davranmak zorundayız. Son 5 yılda ülkemde yaşananlar bana büyük ders oldu. Ben müdahil olmadığım konularda yorum ve eleştiri yapmayı pek sevmem. Hükümeti eleştirip seçim günü oy kullanacağına tatile gidenlerden, dernek yönetimini eleştirip tek bir toplantıya bile katılmayanlardan, apartman aidatları yüksek diye avaz avaz bağırıp yönetici olmaktan fellik fellik kaçanlardan değilim. Beğenmediğim bir şey varsa, eleştireceğime gidip kendim düzeltmeyi tercih ederim. Yani elimi taşın altına koymaktan çekinmem. Aynen EDER'i kurarken yaptığım gibi...
Ben bir sporsever ve tüm hayatını spora adamış, geçimini spordan kazanan bir birey olarak bu ülkenin spor politikalarından ciddi anlamda şikayetçiyim. Sızlanmak veya hiçbir şey yapmadan eleştirmek bana göre olmadığı için spor politikaları geliştirmeye karar verdim. Geçen hafta bir siyasi partiye üye oldum. Şimdi hemen soracaksınız "başkan hangi partiye üye oldun" diye. Aslında hangi partiye üye olduğumun değil, neler hedeflediğimin önemi var.
Misak-ı Milli sınırlarını koruyarak, Atatürk ilkelerinin ışığında yürüyerek, hukukun her şeyden üstün olduğu, her bireyin diğerlerinin özgürlük alanlarına tecavüz etmeden özgürce yaşayabileceği, din, dil, ırk ayırımı yapılmayan, demokratik bir cumhuriyette Türk Sporunu daha ileriye taşıyacak politikalar üretmeyi ve uygulamayı hedefliyorum. Hiçbir ilkemden taviz vermeye veya yolumdan dönmeye de niyetim yok. Gerekirse bağımsız aday olurum ailemden 3-5 oy alırım ama bir sporsever olarak sesimi duyururum. Belki de hep birlikte EDER Partisi'ni kurarız :)
Dikkatinizi çekerim, ilk günden itibaren hiçbir zaman şike yapıldı mı, yapılmadı mı tartışmasına girmedim, girmeyeceğim... Ana hedefe giderken tali yollarda kaybolmak büyük resmi görememektir. O yüzden hepinizden özellikle rica ediyorum, bu mesele bir kulübün şike yapıp yapmadığıyla alakalı değildir. Ama biliyorum ki beni illa zorlayacaksınız "başkan ne biliyorsan anlat" diyeceksiniz. Bildiğim tek gerçek tarihinde şike yapmamış kulüp bulunmadığıdır. Bazen çıkarlar uğruna, bazen de hatır gönül için yapıldı şikeler. Bazıları cezalandırıldı, bazıları görmezden gelindi. Önemli olan bundan sonra tertemiz bir Türk Sporu yaratabilmektir.
Tüm bu süreçte olayı en iyi özetleyen söz şuydu "ne şikesi yahu memleket elden gidiyor"... Hepinize sesleniyorum, bırakın didişmeyi, mücadele sahada yapılır. Son düdük çaldıktan sonra hepimiz kardeşiz, bunu asla unutmayın. EDER demek çizgiler arası rekabet ve çizgi ötesi dostluk demektir. Gelin siz de elinizi taşın altına koyun. Nasıl mı? Çok basit... Maçlarda küfür etmeyin, sahaya bir şey atmayın, rakiplerinize saygı gösterin, onları sahada yenmek için her türlü meşru mücadeleyi verin ama saha dışında da kardeş olduğunuzu asla unutmayın. Daha fazlasını mı yapmak istiyorsunuz? EDER'i büyütmek için bu gruba yeni dostlar kazandırın, toplantılara gelin, derneğe üye olup çocuklarımıza daha güzel bir ülke miras bırakmak için çalışın...
Hepinize kucak dolusu sevgiler...
Benim için en önemli kazanım şike davası sayesinde EDER'in kurulmuş olmasıdır. Bir avuç aklı başında adam kocaman bir STK yarattık. Şike davası olmasaydı EDER de olmazdı.
Gelelim sportif ve politik düşüncelerime. Aslında bugünü en başından beri sabırsızlıkla bekliyordum. İlk gün söylediklerimin en son söylenmesi gerekenler olduğunu biliyordum ama bir gün söylemlerimin doğrulanacağından da emindim.
Benim için en önemli konu çocuklarımın bir hukuk devletinde büyümeleridir. ABD'nin süper güç olmasının tek nedeni sokaktaki vatandaşlarının hukuki hakları olmasıdır. Evet, onlar da her türlü rezalete bulaşabiliyorlar ama her birey, mükemmele yakın işleyen hukuk sistemi sayesinde haklarını koruyabiliyor.
Kendi ilgimin yanı sıra, şike davasına hakim olmamın en önemli nedeni sevgili eşim Taciser Ülkü Levent 'in hukukçu olması ve Ergenekon davasında savunma avukatı olarak görev yapmasıdır. Ülkemizde sade sporsever olarak ve sadece medya organlarını takip ederek gerçek bilgilere ulaşabilmek imkansızdır. Ne yazık ki herkes her şeyi istediği gibi çarpıtıp kendine yontmayı alışkanlık haline getirmiştir.
Şike davasının benim için Ergenekon'dan, Balyoz'dan, Poyrazköy'den hiçbir farkı yoktur. Tamamı düzmecedir ve yargılamaların tamamı yanlış mahkemelerde yapılmıştır. Bu benim şahsi düşüncem değil, hukuki bir gerçektir... Galatasaray Başkanı Prof. Dr. Duygun Yarsuvat ağabeyim de aynen bunu söylemişti. Eğer hakkı, hukuku, yasaları kendi lehimize çarpıtırsak; bir gün bir hasmımız karşımıza çıkar ve o da hakkı, hukuku, yasaları aynen kendi lehine çarpıtabilir. Hak, hukuk, yasa, bir ve doğru olmalıdır, çarpıtılamamalıdır. Aksi taktirde bugün işinize gelen şey yarın başınızı yakabilir. Her şeyden önce, hakkımız neyse ona razı olmayı öğrenmemiz lazım...
Zamanında hakkı, hukuku çarpıtanlar bugün memlekete giremiyorlar... Gülme komşuna gelir başına misali. Ben bir Galatasaray'lı olarak bu haksızlığa ses çıkartmayıp bıyık altından gülerek ezeli rakibimin okkanın altına gitmesine seyirci kalsaydım vicdanen rahat edemezdim. Zaten sıradaki kurban da diğer ezeli rakibimdi, sonra da sıra benim kulübüme ve diğerlerine gelecekti...
Bu operasyondaki asıl hedef Türk Sporuna hakim olup kitlelerin algı yönetimini manipüle etmektir. Bu planı ilk günden görüp tedbir almak gerekiyordu. Tehlike bağıra bağıra geliyorum diyordu ama tipik Türk Halkı davranışı olarak yumurta kapıya dayanmadan kimse bir şey yapmadı. Belki de kimse benim öngördüklerime ihtimal veremedi. Olayın esası anlaşıldığında iş işten çoktan geçmişti. Artık "bu hukuksuzluktur, haksızlıktır, usulsüzlüktür" savunması yapmanın bir faydası kalmamıştı. Gelinen noktada Fenerbahçe kurmayları akıllıca davrandılar. Haktan, hukuktan fazla dem vurmadılar, sadece "biz şike yapmadık" dediler. Tüm Fenerbahçe taraftarları bu söylemin etrafında kenetlendiler. Çünkü fanatizmin sınırlarını zorlayan kitlelere hak, hukuk anlatmaktansa kendi taraftarı oldukları kulübü körü körüne savunmaya davet etmek çok daha basit bir yöntemdi.
Sonuçta her şeyin eğrisi doğrusuna denk geldi ama bu olanları doğru analiz edemeyip, gerçekleri göremezsek, bir dahaki sefere bu kadar şanslı olamayabiliriz. Dersimizi alıp ona göre davranmak zorundayız. Son 5 yılda ülkemde yaşananlar bana büyük ders oldu. Ben müdahil olmadığım konularda yorum ve eleştiri yapmayı pek sevmem. Hükümeti eleştirip seçim günü oy kullanacağına tatile gidenlerden, dernek yönetimini eleştirip tek bir toplantıya bile katılmayanlardan, apartman aidatları yüksek diye avaz avaz bağırıp yönetici olmaktan fellik fellik kaçanlardan değilim. Beğenmediğim bir şey varsa, eleştireceğime gidip kendim düzeltmeyi tercih ederim. Yani elimi taşın altına koymaktan çekinmem. Aynen EDER'i kurarken yaptığım gibi...
Ben bir sporsever ve tüm hayatını spora adamış, geçimini spordan kazanan bir birey olarak bu ülkenin spor politikalarından ciddi anlamda şikayetçiyim. Sızlanmak veya hiçbir şey yapmadan eleştirmek bana göre olmadığı için spor politikaları geliştirmeye karar verdim. Geçen hafta bir siyasi partiye üye oldum. Şimdi hemen soracaksınız "başkan hangi partiye üye oldun" diye. Aslında hangi partiye üye olduğumun değil, neler hedeflediğimin önemi var.
Misak-ı Milli sınırlarını koruyarak, Atatürk ilkelerinin ışığında yürüyerek, hukukun her şeyden üstün olduğu, her bireyin diğerlerinin özgürlük alanlarına tecavüz etmeden özgürce yaşayabileceği, din, dil, ırk ayırımı yapılmayan, demokratik bir cumhuriyette Türk Sporunu daha ileriye taşıyacak politikalar üretmeyi ve uygulamayı hedefliyorum. Hiçbir ilkemden taviz vermeye veya yolumdan dönmeye de niyetim yok. Gerekirse bağımsız aday olurum ailemden 3-5 oy alırım ama bir sporsever olarak sesimi duyururum. Belki de hep birlikte EDER Partisi'ni kurarız :)
Dikkatinizi çekerim, ilk günden itibaren hiçbir zaman şike yapıldı mı, yapılmadı mı tartışmasına girmedim, girmeyeceğim... Ana hedefe giderken tali yollarda kaybolmak büyük resmi görememektir. O yüzden hepinizden özellikle rica ediyorum, bu mesele bir kulübün şike yapıp yapmadığıyla alakalı değildir. Ama biliyorum ki beni illa zorlayacaksınız "başkan ne biliyorsan anlat" diyeceksiniz. Bildiğim tek gerçek tarihinde şike yapmamış kulüp bulunmadığıdır. Bazen çıkarlar uğruna, bazen de hatır gönül için yapıldı şikeler. Bazıları cezalandırıldı, bazıları görmezden gelindi. Önemli olan bundan sonra tertemiz bir Türk Sporu yaratabilmektir.
Tüm bu süreçte olayı en iyi özetleyen söz şuydu "ne şikesi yahu memleket elden gidiyor"... Hepinize sesleniyorum, bırakın didişmeyi, mücadele sahada yapılır. Son düdük çaldıktan sonra hepimiz kardeşiz, bunu asla unutmayın. EDER demek çizgiler arası rekabet ve çizgi ötesi dostluk demektir. Gelin siz de elinizi taşın altına koyun. Nasıl mı? Çok basit... Maçlarda küfür etmeyin, sahaya bir şey atmayın, rakiplerinize saygı gösterin, onları sahada yenmek için her türlü meşru mücadeleyi verin ama saha dışında da kardeş olduğunuzu asla unutmayın. Daha fazlasını mı yapmak istiyorsunuz? EDER'i büyütmek için bu gruba yeni dostlar kazandırın, toplantılara gelin, derneğe üye olup çocuklarımıza daha güzel bir ülke miras bırakmak için çalışın...
Hepinize kucak dolusu sevgiler...