4 Ekim 2016 Salı

MERHABA BEN LOLO...

Merhaba ben Lolo, 4 ay 5 günlük dişi bir Fransız Buldoğuyum. Bugün dünya hayvanları koruma günü. Ben şanslıyım korunmaya ihtiyacım yok. Ailemle birlikte güzel bir evde yaşıyorum. Karnım tok, aşılarım tam, suyum 24 saat önümde. Her gün sağlığımla ilgileniyorlar, evin en küçük çocuğu ben olduğum için üzerime titriyorlar.

Ağabeyim Efe Yağız Ilıca ve ablam Bade Levent ile çok güzel zaman geçiriyoruz. Beni çok seviyor ve her fırsatta benimle oynuyorlar. Ağabeyim Yağız benim bakımımı yapıyor, her sabah gün ağarmadan tuvalet ihtiyacım için beni dolaşmaya çıkartıyor, kendisinden çok beni düşünüyor. Henüz 12 yaşında olmasına rağmen ona çok güveniyorum, onunla sadece ikimiz olsak bile bana çok iyi bakar. Bade ablamı daha az görüyorum ama o da bana sevgisini veriyor. Beni ve diğer hayvanları o kadar çok seviyor ki hepimizle inanılmaz bir empati kuruyor. Büyüyünce veteriner olmak istiyor. Onlar benim ağabeyim ve ablam.

Bir de Bobo diye birisi var. Boğaçhan Ilıca havalar soğumaya başladığı zaman göç ediyor. Kanada diye soğuk bir yerde okula gidiyormuş. Beni de götürmediği için çok bozuluyorum zira aramızdaki gönül ilişkisi çok heyecan verici. Evin en yakışıklı erkeği o, büyüyünce onunla evleneceğim...

Bizde aile kavramı biraz farklı. Çoğunlukla babalarımızla hiç tanışmayız. Doğduktan 2 ay sonra süt emme ihtiyacımız kalmaz ve annemiz ile kardeşlerimizden ayrılmaya hazır hale geliriz. Onları bir daha hiç görmeyiz. Hayata çok genç yaşta atılırız. Ömrümüz kısadır en fazla 15 yıl yaşarız. 8-9 yaşından sonra hastalıklarla mücadele etmeye başlarız ama ailemizin sevgisi bizi hayatta tutar. Bizim gerçek ailemiz insanlardır. Aç, susuz yaşayabiliriz ama sevgisiz yaşayamayız. Hayat amacımız sadakat ve insan sevgisidir.

Annem Taciser Ülkü Levent çok kıyak kadındır. Benimle çocuk gibi oynar, bana çocuğu gibi bakar. Bıraksan bütün gün kucağından indirmez. Onun yanında kendimi çok rahat ve güvende hissederim.

Tabi hayat hep mükemmel değil, bazı sorunlarım da var. Mesela sağ kulağım hala tam dikilmedi, gerçi ailem böyle daha havalı ve sempatik olduğumu söylüyor ama ne bileyim dikilse de soyumu mahçup etmesem diye düşünüyorum. Aman be bu kısacık hayat benim değil mi? Başkaları ne diyecek diye yaşayamam, dikilirse dikilir dikilmezse dikilmez, duyma sorunum olmadığı için umurumda bile değil. Sağlık en önemli şey, biraz karnım ağrısa hemen keyfim kaçıyor.

Bana hep aynı yemeği veriyorlar, yok efendim böyle beslenmek daha sağlıklıymış. Şöyle bir pirzola kemiği olsa da kemirsek...

Siyah beyaz görmek çok sinir bozucu ama siyah beyaz kürkümü çok beğeniyorlar. Bana doğuştan Beşiktaşlı diyorlar. Ne yapalım öyle yaratılmışız serde sadakat var ya takım değiştirmek bize yakışmaz. Ailenin tamamı Galatasaraylı, bir tek ben Beşiktaşlı; derby maçlarında alayını ısıracağım :)

En büyük sorunum babam olacak Cihat Levent ile... Daha tanıştığımız ilk günden sınırları belirledi. Yatak odalarına ve mutfağa girmek yasak. Dışarıdan eve gelince patilerimin silinmesini beklemem gerekiyor. Eve çiş veya kaka yaparsam vay halime. Gerçi o sorunu çözdük, daha 4 aylık olmama rağmen evin tuvalet olmadığını seve seve öğrendim. Kendi oyuncaklarım dışında hiçbir şeyi kemirmeme izin verilmiyor. Ah o sehpanın tahta bacağının ve koltuk minderlerinin ne kadar tahrik edici olduğunu size anlatamam. Zaten dişlerim yeni çıktığı için feci kaşınıyor; habire plastik oyuncak ve kösele kemik kemirmekten içim şişti... Sıkıyorsa yanlış bir şeyi dişle, bizim dev adam "HAYIRRRR" diye esip gürler...

"Otur" denince oturuyorum, "çak" denince patimi veriyorum, "gel" denince çağıranın yanına gidiyorum. En sevdiğim söz "aferin", bu lafı söylerken karnımı ve boynumu okşuyorlar, işte o an zevkten kendimden geçiyorum. Bir de "yerine" diye bir komut var, ondan nefret ediyorum. Dev adam avazı çıktığı kadar bağırıyor "YERİNE YERİNE YERİNE" işte o an acilen kirişi kırıp yatağıma gitmem gerekiyor, ne halt ettiğimi pek anlayamıyorum ama çaresiz köşeme çekiliyorum. "Yat" ve "dön" gibi bazı kelimeler de kullanıyorlar ama böyle söyleyerek benden ne istediklerini henüz anlayabilmiş değilim. Aman be her komuta uymak zorunda mıyız? Ne bu, askere mi geldik? Ama "öp" dediği zaman babamın dudaklarına bir - iki dil atmayı çok seviyorum. Malum French Buldoğuz, French Kiss bizim işimiz... Beni pataklasa da, bana kızsa da onu çok seviyorum. İlk günden onun bu evin lideri olduğunu gayet iyi anladım. Zaten rivayete göre üzerimde böyle bir otorite kurulmazsa çok şımarık olurmuşum falan filan... Ne olursa olsun o benim sahibim, ömür boyu onu sevecek, koruyacak ve sadık kalacağım, benim doğam böyle...

Ben hayatımdan memnunum ama siz insanlardan iki isteğim var.

1-) Benim kadar şanslı olmayan diğer canlılarla empati kurun. İnsan - hayvan - bitki fark etmez, her canlının sizin canınızın parçası olduğunu düşünün zira hepimiz aynı özden geldik.

2-) Bizim kadar sadık, dürüst ve insan sevgisi ile dolu olun. Bizi boşverin, biz bunları çoktan aştık, biz kendimize bakarız; siz önce birbirinize karşı dürüst ve sadık olup birbirinizi karşılıksız sevin.

Şimdi sözü annem ve babama bırakıyorum.

Sevgili Lolo, canlarımız bebeklerimiz Yağız ve Bade'yi büyütürken onlara sadakat ve karşılıksız sevginin ne demek olduğunu öğrettiğin için sana minnettarız. Bunu senden daha iyi hiç kimse beceremezdi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder