9 Nisan 2015 Perşembe

1 YAŞINDAKİ BEBEĞİM EDER’İN HİKAYESİ...

11 Şubat 2014 Salı günü kendimi çok kötü hissediyordum. Spor sahalarında yaşanan tatsız olaylar benim için dayanılmaz bir hal almıştı. Aklıma gelen kelimeleri kağıda dökmenin sıkıntımı bir nebze olsun giderebileceğini hissettim, içimde yaşadıklarım insanlarla paylaşılabilecek türden değildi. Her bildiğimi herkese anlatamazdım ama çok merak ediyordum, acaba beni anlamaya yaklaşabilecek veya benim gibi düşünen birilerini bulabilecek miydim?

Üzerimdeki mahalle baskısını bir kenara bıraktım. Galatasaray taraftarı olarak değil de bir baba olarak düşündüm. Minik kızımın büyüyüp spor yaptığını, benim gibi Milli Takım formasını taşıdığını, karnaval tadındaki tribünleri selamladığını hayal ettim. Fanatik Beşiktaş taraftarı anneannem geldi aklıma, sonra Fenerbahçe delisi can dostlarımı ve Trabzonspor bağımlısı komşumu düşündüm. Hepimiz birbirimizi gerçekten çok seviyor ve sayıyorduk.

Birden rüyamdan uyandım, basit bir atışı kaçırdığım için tribünde maçımı seyreden annemin hemen arkasındaki sırada oturan kendi seyircimin anneme küfür ettiği gün film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. O okkalı küfür sessiz Spor Serginin her köşesinde yankılanmıştı, annemin duymama ihtimali yoktu… “Cihattt senin ananı s…yim”…

Sporculuk kariyerim boyunca işittiğim tek hakaretti, sahadaydım, yapacak hiçbir şeyim yoktu. Annem tribünde 5.000 seyircinin içinde tek başınaydı. O kadar insana karşı tepki vermek imkansızdı ama annem beni yanılttı. Arkasını döndü ve küfür eden genç taraftara “kolaysa gel de yap ulan piç kurusu” dedi… Bir anda salonda bir ölüm sessizliği oldu, yaptığından utanan küfürbaz annemin elini öpüp özür dilemeye çalışırken kendi arkadaşlarından feci dayak yedi.

O dönemde tribünlerde otokontrol, aile, camia ve spor terbiyesi vardı. Bu değerler günümüzde hızla erozyona uğradı ve acilen bir şeyler yapılması gerekiyor. Tek başına bir kadın bile bu çarpıklığa bundan 30 sene önce kafa tutabilmişti, hem de 5.000 kişiye karşı. O zamanlar ne sosyal medya vardı ne de cep telefonu; ne söyleyeceksen o anda adamın suratına söylemek zorundaydın. Annem yaptıysa ben neden bunu yapamayayım diye düşündüm ve EDER’in doğuşuna sebep olan o meşhur yazıyı http://cihatlevent.blogspot.com.tr/2014/06/boyle-bir-sampiyonluk-istemiyorum-bir.html yazıp sosyal medyada paylaştım.

Tedirgindim, ne tepki alacağımı bilemiyordum ama ilk 1 saatte 1.021 beğeni ve tebrik mesajı aldım. Başlangıçtaki tedirginliğim derin bir mutluluk ve başarı hissine dönüştü, cesaretim pekişti. 3 gün boyunca yazım sosyal medyanın tepesinde kaldı. Artık emindim, benim gibi hisseden ve düşünen binlerce insan vardı. Bu saçmalığa bir son vermenin zamanı gelmişti.

14 Şubat 2014 Cuma günü bir Facebook grubu kurmaya kadar verdim. İsim o an zihnimde belirdi. Klavyemde “E”, “R” ve “D” harfleri yan yana duruyordu… EDER… Ebedi Dostluk Ezeli Rekabet…
Kurulan grup bir ay gibi kısa bir sürede 5.000 üyeyi geçti. Bu rakam benim için çok önemli bir göstergeydi zira bizim zamanımızın en büyük salonu olan Spor Sergi 5.000 kapasiteliydi. Bu kadar insanı bir araya toplayabilirsem oyunculuğumdan daha çok seyirci toplamış olurum diye düşünmüştüm. Bugün EDER Abdi İpekçi Arena’ya bile sığmıyor ve eminim ki kısa bir süre sonra Atatürk Olimpiyat Stadı’na bile sığamaz olacak.

Platformdaki hareketlilik ve arzu önüne geçilemez boyuta gelmişti ve bence artık bir STK olmak gerekiyordu. 15 Mart 2014 Cumartesi günü gerçek hayatta ilk kez tanıştığım insanlarla bir toplantı düzenledim. Toplam 54 kişiydik, oy birliğiyle Ebedi Dostluk Ezeli Rekabet Derneği EDER’i kurmaya karar verdik… 7 Nisan 2014 Pazartesi günü derneğimiz resmen kuruldu. İlk platform toplantısına katılan kurucular http://www.eder.com.tr/tr/news/112-ederkuruldu başta olmak üzere emeği geçen ve bana bu yolda destek veren herkese binlerce teşekkür ediyorum. http://www.eder.com.tr/tr/firstplatformmeeting

O günden bugüne EDER’de çok şey oldu, sadece 1 senede emeklemeden koşmaya başladık. Artık dünyanın her köşesinde bir EDER’li var. Hedef büyüttük, milyonlara ulaşmak ve bu anlamsız şiddete son vermek istiyoruz. Diğer organizasyonlar gibi tepeden inme iş yapmayacağız. EDER TABANDAN GELEN BİR BİRLİK HAREKETİDİR ve en büyük amacı spor sektöründeki ARZ-TALEP DENGESİNİ DEĞİŞTİRMEKTİR.

Sevgili eşimle birlikte kendi çocuğumuz gibi üzerine titrediğimiz EDER birinci yaşını doldurdu. EDER’in artık sizlerin desteğine çok daha fazla ihtiyacı var. Bu oluşumu hep birlikte büyüteceğiz. EDER’e katılın, EDER’e destek olun…

Daha fazlası için www.eder.com.tr

5 Nisan 2015 Pazar

İLK KURŞUN...

Çocuktum top oynardım, çok mutluydum. Ayakkabılarım eskirdi, giysilerim kirlenirdi ve hatta çoğu zaman yırtılırlardı. Yamalı giymek ayıp değildi ama pis olmak kabul edilemezdi... Babam doktordu, eve geldiği zaman hiçbir şey söylemeden koltuğuna oturup çantasını açardı. Hemen klasik üçlüyü çıkartırdı, hydrophile pamuk, oksijenli su ve Teinture d'Iode... "Gel bakalım" diye bana seslenirdi. Her akşam olduğu gibi yaralarıma pansuman yapardı. Yarasız, beresiz günüm olmazdı... Teinture d'Iode canımı çok yakardı, annem acımı dindirmek için yaralarıma üflerdi. Şimdi Baticon var hiç yakmıyor…

Bahçede arkadaşlarımla top oynarken herkes kendi tuttuğu takımın formasını giyerdi, can dosttuk, yalnız başımıza hiçbir şey yapmazdık. Kadro tamamlanana kadar kapının önünde oturur beklerdik. Herkes geldikten sonra topun peşinde koşmaya başlardık.

Sonra en sevdiğim oyun mesleğim haline geldi. Hem top oynuyordum hem de para kazanıyordum, benden daha mutlusu yoktu... Top oynamayı kim sevmezdi ki? Hem artık çok iyi oynuyordum, ailem, arkadaşlarım ve hatta beni tanımayan insanlar bile beni seyretmeye başlamışlardı. Rakip takımı tutanlar da beni alkışlıyorlardı, sırtımı sıvazlıyorlardı, "aferin" diyorlardı, beni cesaretlendiriyorlardı...

Sonra bir gün televizyonda bıyıklı, kambur, kötü bir amca gördüm. Gözlerinde kin ve nefret vardı. Diyordu ki "ben ezeli rakibimin yabancı takımlarla yaptığı maçlarda Türk olmayan takımları destekliyorum, çünkü ezeli rakibim Avrupa'da kazandıkça zenginleşiyor, sonra dışarıda kazandığı paraları kullanarak daha iyi takım kurup Türkiye Ligi'nde beni yeniyor"... Ertesi gün rakip takımdan başka bir amca daha televizyona çıktı, onun da yüreği kin ve nefret doluydu. Dedi ki "biz de zaten onlar için aynı şeyleri düşünüyor ve diliyoruz"... İşte o güne kadar hepimiz kardeştik ama o gün aramıza nifak tohumları ekildi... Sonra bir alay gözü dönmüş bilinçsiz insan o tohumları büyük bir özenle suladılar, gübrelediler ve bizim fidanlık içinden çıkılamaz balta girmemiş vahşi bir ormana dönüştü. Zehirli sarmaşıklar insanlığımızı esir aldı. Dost, düşman oldu...

Belli ki bu düşünce tarzına yakın olanlar sadece iki kişi değildiler, zaten millet olarak savaşçı ruha sahiptik, geçmişimiz düşmanlarla, savaşlarla doluydu. Sahip olduğumuz değerleri korumak için gözümüzü budaktan sakınmazdık. Hitler de bir liderdi ve onun da peşinden giden kitleler olmuştu. Bir anda kendimizi bilinçsiz bir savaşın içinde bulduk. Artık daha cahil ve daha duyarsızdık.

Geçen yıl ben bu sürecin tam tersini düşündüm. Nasıl, kötülük, kin ve nefret dalga dalga yayıldıysa iyiliğin de yayılabileceğini hissettim. O iki delinin kuyuya attığı taşları çıkarmaya uğraşmaktansa açık denize yeni bir taş atıp dalgalarının sahile vurmasını beklemeye karar verdim... Yanılmadım, ilk gün tek başımaydım, bugün silah arkadaşlarım var ve mücadelemiz dalga dalga yayılarak devam ediyor. Bizim silahlarımız onlardan çok daha güçlü, onlar küfür ediyor, taş atıyor, kurşun sıkıyorlar; biz onları zekamız, aklımız, kalemimiz, dilimiz, sevgi, barış ve dostluk dolu yüreklerimizle ezip geçiyoruz.

Gelelim dün yaşananlara... Tek kelime ile insanlık dışı... Söyleyecek söz bulmak zor. Silahlı saldırıya uğrayan Fenerbahçe futbol takımı kafilesinin acısını paylaşıyorum. Kim yaptıysa 40 kişiyi taammüden öldürmeye teşebbüsten hüküm giymeli ve ömrünün sonuna kadar zindanlarda çürümeli... Olayla ilgili tartışılacak hiçbir şey yok...

Asıl konumuz neden bu tip olaylara maruz kaldığımızdır. Ebedi Dostluk Ezeli Rekabet Derneği EDER olarak bu sorunun sebebini bulup tedavisinde üzerimize düşeni yapmakla mükellefiz. Bu teşhisin doğru olması için de son derece titiz, duyarlı ve tarafsız bir analiz yapmalıyız. Hepiniz gördünüz artık taraf olmanın kimseye faydası yok. Hepimiz aynı gemideyiz, bunu peşinen kabul etmeyenler EDER ruhunu anlayamayanlardır.

Taraf olmayın diyorum çünkü size sunulan senaryolar gerçek dışı. O senaryoları üretenlerin tek hedefi var : cüzdanınızdaki parayı almak...

Biz sporseverleri; bölüp, parçalayıp, düşman edip daha fazla paramızı almak istiyorlar. Bizim birlik ve beraberlik içinde olmamız o sefillerin rantlarının azalmasına sebep oluyor. Bu ülkede yaşayan herkes kendi kapısının önünü süpürmekle mükelleftir yoksa kendi yarattığımız bataklıkta can veririz. Biz sporseveriz, temiz spor için el ele çalışmalıyız, bizim kapımızın önü Ebedi Dostluk Ezeli Rekabet Derneği EDER 'dir...

Dükkanlar ateşe verildi, insanlar öldürüldü, istisnasız tüm değerlerimize sövüldü... Kim yaptı bunları? Kime sorsam aynı cevabı alırım : "onlar yaptı"... Sıkıldım artık aynı yanlış cevabı duymaktan... Doğru cevap ne biliyor musunuz? : BİZ YAPTIK...

Bütün bu çarpıklıklara prim vererek, önümüze konulan çamura cahilce saplanarak, bize satılan defolu ürünü matah bir şeymiş gibi görerek bu canavarı biz yarattık. Öyle ya, kim kendisinin salak olduğunu kabul eder? “Evet, ben bu iadesi olmayan ürünü dünyanın parasını ödeyerek aldım ama dolandırılmışım” demek yürek ister. Onun yerine “en büyük biziz” demek, “nasıl yendik demek” daha keyifli...

Uyanın arkadaşlar birileri paranızı çalıyor, size küfür ediyor ve zekanızla dalga geçiyor...

Ekmek parasını kazanmaya çalışan Rize'li bir kardeşim otobüsün direksiyonuna oturuyor ve ruhen rahatsız birisi tüm kafileyi öldürmek niyetiyle tetiğe basıyor. Bu elim olayı kınayıp üzüntümüzü dile getireceğimize hala “ama siz de dükkan yaktınız”, “ama siz de şike yaptınız” gibi bilinçsiz yorumlar yapılıyor. Nerede kaldı bizim insanlığımız? O otobüs viyadükten yuvarlanıp tüm kafile can verseydi ne olacaktı?

Kim bizi bu hale getirdi? Nasıl getirdi? Bunun sosyolojik olarak incelenmesi lazım. Aslında hepimiz biliyoruz ki balık baştan kokuyor. Bu yöneticilerle bu iş olmuyor ama kısa vadede üretebileceğimiz kesin bir çözüm daha var. Kimsenin aklına gelmiyor.... Ağzından köpükler saçarak rakiplere saldıranların yüzüne gülüp “haydi yürüyün gidin, artık sizin palavralarınıza karnımız tok, biz hepimiz kardeşiz, dostuz” desek ne olur acaba?

Dün Fenerbahçe kafilesine sıkılan o kurşun bence Ebedi Dostluk Ezeli Rekabet ruhuna sıkılan ilk kurşundur.

Akıllı olalım, bilinçli olalım, provokasyona gelmeyelim, birbirimize saldırmak yerine yaralarımızı saralım, sorunlara EDER olarak çare bulalım.

Ben çocukluğumu ve top oynamayı çok özledim... Kadroyu yeniden kuralım, hep birlikte top oynayalım.